Page 20 - internet
P. 20

sirdergisi.com
                Şubat 2024  -  Şaban 1445                  MANEVİ DİNAMİKLERİMİZ




                     Ahmed Kuddûsî




                                                                         Cumhur ALTINELLİ

             nadolu  velîlerinin  büyüklerinden.  İsmi,   Yanarız ışk oduna Kuddûsîyâ leyl ü nehâr,
             Ahmed  bin  Hâcı  İbrâhim'dir.  1769  (H.1183)   Kıldı âlem halkını âciz figân ü âhımız.
         Asenesi  Rabî'ul-evvel  ayının  on  birinci  gecesi,
       Niğde'nin Bor kazâsında doğdu.              Ahmed  Kuddûsî,  ilki  1807  ve  1810  senelerinde
                                                 olan Osmanlı-Rus savaşlarına katıldı. Böylece sünnete
         Büyük bir velî olan babası, rüyâsında üç ay gördü.   uyarak, nefsini ıslâh etmek için yaptığı halvet, yalnızlık
       Ortadaki  ay  diğer  aylardan  daha  büyük  ve  parlaktı.   çile  ve  riyâzetleri  yâni  cihâd-ı  asgarı  cihâd-ı  ekberle,
       Bu  rüyânın  tâbirinde  kendisinin  üç  oğlu  olacağını  ve   yâni nefsle yaptığı savaşlarla da tamamladı.
       ortanca oğlunun büyük bir velî ve âlim olacağını anladı.
                                                   Bir süre Anadolu'da kalan Kuddûsî hazretleri tekrar
         Ahmed  Kuddûsî,  küçük  yaşta  babasından  ders   Hicaz'a gitti. Uzun müddet Mekke ve Medîne arasındaki
       almaya başladı. Ahrâriyye yolunun edebini babasından   ıssız  çöllerde,  dağlarda  nefsini  tezkiyeye,  safiyyete
       öğrendi. Babasının; "Oğlum her zaman Allahü teâlâyı   ulaştırmak için çektiği çileler, onun derecesini bir kat
       zikr  et,  benim  sağlığımda  boş  şeylerle  uğraşmaktan   daha yükseltti. Bu sırada günlük yiyeceği, her gün belli
       uzak  dur."  nasîhatine  uyarak  onun  tarîkat  hakkındaki   saatte kendiliğinden gelen bir ceylanın verdiği süttü.
       tavsiyelerine harfiyyen riayet edip gece gündüz şevkle
       çalıştı,  bütün  amelleri  gönülden  yaptı.  Kısa  zamanda   Ahmed Kuddûsî, Hicaz'dan Bor'a döndükten sonra,
       velîlik basamaklarında yükseldi.          birçok din düşmanının düşmanlıkları sebebiyle, on üç
                                                 yıl kadar evinde inziva hayâtı yaşadı. Bu arada, bir gün
         Ahmed  Kuddûsî,  o  zaman  medreselerde  okutulan   Cumâ vaktinden önce bir tanıdığı, misâfir olarak evine
       ilimleri öğrenmek için de uzun müddet medrese tahsîli   geldi.  Cumâ  vakti  yaklaştığı  hâlde  Ahmed  Kuddûsî
       gördü.  1786  senesinde  babası  vefât  edince,  ilâhî  bir   hiçbir acelecilik göstermedi. O zât Cumâya gitmek için
       işâret  üzerine  Turhal'a  gitti.  Turhal'daki  Turhal  Şeyhi   izin  istedi.  Ahmed  Kuddûsî;  "Biraz  daha  beklesen  iyi
       denilen  zâtın  sohbetlerinde  bulunarak  kemâle  erdi.   olacaktı.  Namazdan  sonra  seni  beklerim."  buyurarak
       Oradan  bir  arkadaşı  ile  ayrılıp  Erzincan'a  geldi.  Sert   misâfirini  uğurladı.  Cumâdan  sonra  biraz  gecikerek
       geçen  kış  mevsimi  yüzünden  Erzincan'da  birkaç  ay   gelen  misâfir  zât,  yemekle  berâber  tâze  hurma  ve  o
       kaldı.  Yaz  gelince,  Erzincan'dan  ayrılarak,  önce  Şam'a   mevsimde Bor'da olmayan tâze sebzeler ikrâm edilince,
       oradan  da  Mısır'a  vardı.  Daha  sonra  hac  farîzasını   çok  şaşırdı  ve;  "Efendim,  hurma  ve  sebzeler  buranın
       yerine getirmek için Mekke-i mükerremeye gitti. Bu ilk   olamaz.  Siz  Cumâyı  nerede  kıldınız?"  diye  sorunca,
       Hicaz seferinde Hira ve Uhud dağında, hazret-i Hamza   Kuddûsî  hazretleri;  "Evlâdım  söz  dinleyip,  biraz  daha
       ve Uhud harbinin diğer şehîdlerinin medfûn, gömülü   beklesen,  ihlâsının  karşılığını  görecek,  bizimle  birlikte
       bulunduğu  sahada  ve  dağın  kayalıkları  arasındaki   sen  de  Cumâyı  Kâbe-i  muazzamada  kılacaktın."
       mağaralarda  uzun  günler  uzlette  kendi  başına  kaldı.   buyurdu.
       Mescid-i  Nebî  çevresinde  riyâzetler  çekti.  Resûlullah
       efendimizin  lütuf  ve  hitaplarına  kavuşarak,  üstün   O  devrin  ileri  gelenlerinden  makam  sâhibi  biri,
       derecelere  yükseltildi.  Bu  sırada;  "Anadolu'ya  git,   bir  sohbette;  "Zamânımızın  büyük  velîsi  kim  ise
       orada evlen. Senin için üstün derece ve makamlar, âile   onunla  görüşmek  istiyorum."  diye  yakınlarına  sorar.
       kadrosu içinde hâsıl olacaktır." îkâz ve işâreti üzerine,   Bunun  üzerine  orada  Kuddûsî  hazretlerini  tanıyan
       bir sonraki sene tekrar hacc ederek Bor'a döndü.  Bu   biri;  "Zamânımızın  büyük  velîsi  Ahmed  Kuddûsî'dir."
       müddet  içerisinde,  Resûlullah  efendimizin  yüksek   deyince,  kendisini  İstanbul'a  dâvet  ederler.  Ahmed
       himmetlerine nâil olduğunu bir şiirde şöyle ifâde eder:  Kuddûsî, İstanbul'a gelip huzûra girince, orada bulunan
                                                 kimseler,  onun  taşralı  kıyâfeti  ile  huzûra  girmesini
         Dâvet etti köyüne çünkü bizi ol şâhımız,  pek  beğenmeyip,  yukardan  bakıcı  bir  tavır  takınırlar.
         Pes icâbet eyledik bugün açıldı râhımız.  Ahmed  Kuddûsî  sohbet  sırasında  hiç  konuşmaz.  O
         Etti tâlim hem bize seyr-i sülûkin tarzını,  makam  sâhibi  kimse;  "Şeyh  efendi!  Siz  de  bir  beyân
         Pîşvâ-yı sâlikîn olan Resûlullahımız.   buyursanız." deyince; "Efendim! Bendeniz ilmi olmayan
         Doldu ışk-u-cezbe dil iklimine deryâ misâl,  bir  kişiyim.  Huzûrunuzda  konuşmaya  hayâ  ederim.
         Bu sebeple mürtefî' oldu begâyet râhımız.  Ancak  emrinize  uyarak  başımdan  geçen  bir  hâdiseyi
         Bakmanız hışm u hakâretle bize ey zâhidân,  anlatayım." diyerek şu hikâyeyi anlatır:
         Dost yanında mu'teber hor görünen gümrâhımız.
      18 18
   15   16   17   18   19   20   21   22   23   24   25